8/12/09

5 İyi-niyetli-ama-yanlış futbol hareketleri

Na-profesyonel yapımız içerisinde kendimize ait bir kültür oluşturduk, Torkiş Amerikın Futbol camiası olarak. Bazı şeyleri - belki de başka ülkelerde olmayan - kendimize has yapış şekillerimizle. Vakti zamanında "bu kaskları Türkiye'de yapsak fiberden?" diye bile kafa yormuş bir güruh olarak, aklıma kendi deneyimlerimden, gördüklerimden yola çıkarak hazırladığım bir "iyi-niyetli-hatalar" listesi hazırladım...

- Herşeyi yapmaya çalışmak. Bunu , sadece oyuncu için mikro düzeyden tutun da, takımın hangi tür liglerde oynayacağının kararına kadar makro düzeyde yorumlayabilirsiniz. Bütün bu skalalarda, elbette birçok aşamada bulunmak istemek, hem onu hem onu yapabilmeyi istemek en doğal hak, ve bazı durumlarda birkaç şeyi yapabilmek gerekli. Daha spesifik, hatta konumuz ile daha ilgili olan bir noktaya indirgersek - her türlü oyunu yapmayı herkes ister, ve yapabileceğini düşünür. Hem option hem shotgun hem Power-I koşu hem west coast hem uzun pas....Aynı anda aynı sene içerisinde olmaz. Ve bunun eldeki oyuncu yeteneği, oyuncu sayısı, antreman zamanı ile de ilgisi yok. Hepsini birden yapmaya çalışıp, hepsini orta seviye yapmak, "jack-of-all-trades" hiçbir zaman başarıyı getirmez. Birtek noktaya konsantre olmak gerekliliği de değil bahsettiğim, ancak rakiplerinizin en fazla bir gömlek altınızda olduğunu düşünerek, yapılması gereken herşeyi yapmak değil, birkaç şeyi iyi yapmaktır.
- Takımın ortak kararı. Gayet güzel bir düşünce dışarıdan baktığınızda. Topluluk beraber hareket edip, demokratik yollarla karar alıyor. Bir yere kadar gerçekten de gereklidir de herkesin fikrinin benimsenmesi, sayılması. Ama bu "ortak karar" meselesi aynı zamanda sporun amatörlükten profesyonelliğe geçişinde en büyük engellerden birisi. Antreman saati, taktik vs. bunların hepsi, uzun demokratik çalışma grupları değil, hızlı , yerinde kararlar alınabilen bir yapı gerektirir. Ve bu demokrasi değildir malesef :) Amerikan Futbolu - Askeri birlik arasındaki paralellikleri düşündüğünüzde bu olgu belki daha iyi gözler önüne serilir. Komutanınız size askerde sabah içtimasını ne zaman yapalım diye soruyor muydu?
- Sportmenliği abartmak. Maçın sonucu belli olduktan sonra, 40-0 ile 50-0, 60-30 arasında pek bir fark yok . Galibiyet galibiyettir. Rakibi daha da ezmenin anlamı yok. Bu tarafta geçmişte haksız da olsa eleştiri yediğimiz de oldu, anın galeyanına gelip de sayı atmaya çalıştığımız da oldu, mağdur taraf olduğumuz da oldu. Ama hiçbir zaman tekrar yapmamaya gayret ettiğim - ve 1 defa yapmış olduğum hata - biraz daha farklı: Centilmenlik namına olayı sirke çevirmek, karşı takıma da ayıp, oyuna koyduğun yedek oyuncuna da. Yani sportmenlik olsun diye her topu alışında punt yapmak. Çalışmadığın, zevk olsun diye sürekli pas oyunları yapmak. Rakibin sayı yapmasına izin vermek. İnsanları farklı mevkilerde oynatmak.....Sportmenlikten anlaşılan bu olmamalı. 2., 3. olmuyorsa artık 4. takımını koyup, ama mevkilerinin oyuncularını koyup, hala sayı atmaya çalışmak olmalı. Oradan yine sayı atılıyor, fark açılıyorsa da, o maç sonuna kadar çözebileceğiniz bir olaydan daha vahim bir problem var demektir,...
- NFL taktiklerini uygulamak. Dünyanın en iyi oyuncuları, en iyi takımları bu taktikleri uyguluyorsa, bunları yapıyorsa, bizim de bunu yapmamız gerekir değil mi? Her derde deva tek bir oyun, tek bir sistem olsaydı (hadi diyelim ki oyuncu yeteneği denklemin içine girmiyor) belki, ama taktik olayı zaten devasa bir Taş-Kağıt-Makas olayı olduğu için, birisinin yaptıkları, sizin için de aynı başarıda, aynı güzellikte olacak diye birşey yok. Sadece NFL'e uygularsak....oradaki oyuncuların deneyimi, hızı, gücü vs. gibi deneyimler, orada yapılan oyunları/taktikleri gerektiriyor. Aynı taktiği burada uyguladığınızda , QB'nizin 1. receiverden sonrasını okuyamadığını, koşucularınızın 40-yard dash'inin 4.x saniye değil 5 saniye olduğunu, ve o bomba pasın altına giremediğini, linemanlarinizin hem blok yapıp hem de aynı anda koşamadığını fark ediyorsunuz...Birisi için doğru olan , bir başkası için doğru olmayabilir.
- Ufak tefek aksaklıklara izin vermek....Yine bir özeleştiri noktasında ben de bu hatadan büyük oranda nasibini alanlardanım. Yeter ki antreman olsun, millet geç gelse de olur. Yeter ki maç oynansın,3 hakemle de oynarız. Yeter ki maç olsun, 15 dakika geç de olsa başlarız....Evet amaç maç yapmak, oyunu oynamak. Ama ufak aksaklıkların üzerine gitmediğimiz sürece, çizgileri net çekmedikçe bu çizgilerin oynaması o kadar kolay, o kadar olağan bir durum oluyor. Maçın 5 dakika geç başlaması olağan ise, 15 dakikaya ses çıkarmak o kadar zor oluyor. Standartları oturtmak için bazı kalpleri kırmak, herkesin nefret ettiği o "aykırı ses" olmak gerekiyor biraz. Ve tabi önce bu kriterleri kendimize uygulayarak, kendimiz uyarak....

No comments: