12/30/08

Hangi ofansif sistem?

Yani ...diyelim ki doublewing şu veya bu sebepten yoksa?

Amerikan futbolunda topun her iki (hatta 3-4) tarafında yapılabilecek değişik oyunlar, denemeler konusunda sınırlama yok. Hepsinden üstün bir sistem? Esasen böyle birşey yok. Zamanına, yerine, kişisine göre bir sistem var. Bugün herkes 3-3 Stack tarzı bir defense'i anlata anlata bitiremiyorsa, bu Shotgun Spread Option tarzı sistemlerin, mobil QB'lerin yoğunlukla kullanılmasındandır. Tabii Amerikanya için konuşuyorum. (Bu arada 3-3 Stack tarzı bir defansı yenmenin yolu da : "pull your guards and FB through the offtackle hole, leading the halfback and beat them with number advantages"..puhahah ben bu oyunu biliyorum galiba bi yerden). Yani demem o ki, her sistemin ("kendi içinde bütünleşik" bir sistem olduğunu düşünürsek - ve hayır "All Out 11 Man Blitz" bir sistem değildir, her ne kadar yapanlarımız olsa da) başarılı olmasını sağlayan oyunculardır, koçlardır, rakiplerdir, rakip sistemdir, hava koşullarıdır. Bir bütün olarak ele almak lazım.  NFL'da Detroit Lions ile Tennessee Titans arasında, oyun sistemleri açısından çok mu fark var? Türkiye'deki her takım neredeyse Kırmızı'nın oyun sistemi ile oynamıyor mu - aşağı yukarı? Olay sistemi biraraya getiren - ki buna rakibin sistemi de dahil - küçük parçalarda yani. Hiç dome'da turf'te oynayan takımla oynamayan bir olur mu? :)

Peki soru şudur ki : Türkiye'de sıfırdan bir takım kurdun. Oyuncuların yeni başlıyor. 1 ay sonra lig başlıyor. Heyecanlı istekli bir kadron var, ve bu sene gelişme gösterip, önümüzdeki senelerde en kötü maç kazanabilir, rekabet edebilir hale gelmek istiyorsun. Hangi ofansif sistem?

12/28/08

Soğukkkk

Eskiden ne güzel koruma katmanımız vardı, yaz kış gömlekle bile gezebilirdim. Ya yaşlandım (hadi ordan), ya da süper filinta zayıf olunca koruma katmanı ortadan kalktı (evet evet bu yüzden kesin). Bugün dondum, dondum, ayakuçlarım ellerim dondu, hatta vücutsal yan ürünlerim bile dondu diyebilirim. Yarın maç falan izlemeye gitmesem mi ne?

Karda donmak üzeresin
Sen bunun farkındasın da..
Maçı bırakıp gidemiyon
Normal hayatta da
Böyle salak salak mı konuşursun
Yoksa entel dantel film yaptım
Kral çıplak gibi
Kimse bişi anlamasın
Ama rezil olmamak için
Süper film olmuş
diye yazsın mı istersin
Ne güzel filmdi
Babam ve Oğlum
Ne gerek vardı?

("Eşsiz adam" filmi, 2009'a girerken 2008)

12/22/08

Hükmen mükmen

2008-2009 senesinde üniversite liginde playoff ve final oynayan bir takım : 4 grup maçı, 1 yarıfinal, 1 final : 6 maç. Pro-Lig'de final oynayan bir takım: 11 grup maçı, 1 yarıfinal, 1 final: 13 maç. Bu sene her iki ligde de final oynayabilecek babayiğit : toplam 19 maç yapacak.

Bir sene önce her iki ligde final oynayan bir takım 13 maç yaptı. Kırmızı için durum nedir bilmiyorum ama rakipleri mavi final maçına gelene kadar ve final maçı da dahil olmak üzere o sene 8 kadar sakat verdi. Bazıları sporu bırakmak zorunda kaldı. Final maçında verdiği 3 kritik sakat maçın etkisine önemli rol oynadı.

Ve bu takımların karşısına çıkamayan, senede en az 1 bazen 2 maça çıkmayan ve hiçbir ceza almayan, yarım yamalak lig götüren takımların baskısıyla 19 senelik maç fikstürü çıkartıldı. Neymiş, "ak göt kara göt" görecekmişiz. Senede 13 maç ile fazla geçen senelerden olan ortada. Belli olan şeyi göreceksiniz diye oyuncularımı sakat bırakmak zorunda mıyım ben? Yedek oyuncular oynasınmış...Yedek oyuncumu "şampiyonluğa oynayacak takımı yenecem" hırsında olan 2. sınıf takım karşısında sakatlayayım mı? Daha senede 10 maça çıkamamış takımın "abi 30 maç koy yine yaparız" lafı üstüne senemi riske mi atayım? Yollarda mı süründüreyim?

Nerden geldik bu konuya...İstanbul'daki maça rakip geç gitti diye maç hükmen verilmiş. Sağda solda yorumlar "spor ruhu bunu gerektirir yardımcı olmak lazım, oynanmalıydı, beklenmeliydi". Kimse kusura bakmasın takımın sağlığı benim en az zararla sezonu kapatmamı gerektirir. Oyunculara, takıma olan sorumluluğum bu tür anlarda birden ortaya çıkan ama aslında hiçbir takımda varolmayan "spor ruhu"ndan önce gelir. Sporu ilerletecek olan rekabettir, her türlü aksaklığı yaşatıp, buna müsaade edip sözde kardeşlik ruhunda maç yapmak değil. Kardeşlik için kendimi sakatlayamam.

Hükmen alacağım maçı hükmen alırım 19 maçtan bir maç düşerim bilginize...

Sezonu adam gibi az sayıda maçla bitirir gerekli önlemleri alırsınız, sportmenliği o zaman konuşuruz.

12/21/08

Worst Win ever

Hayatımda hiç bu kadar az sevindiğim, - pardon doğrusunu söyleyeyim - fazla üzüldüğüm bir galibiyet olmamıştı herhalde. Böyle zamanlarda koçluktan utanıyorum resmen.

Çok daha yakın maçlarımız olmuştu belki. Kaybettiğimiz maçlar da. Çok daha kötü bir rakibe - ki rakip son teşhiste gayet iyiydi bile - yenildiğimiz maçlar da olmuştu. Ama - ucu ucuna kadar kaçan kırmızı maçları hariç - galip geldiğimiz ve sinir olduğum bir maç olmamıştı herhalde.

İşin ufak esprisi tabi, Altınayak'ın golleri benim önceki 2 sene yapabileceğimi geç yapmış olduğumu gösterdiği için denebilir. Ama sebep bu değil, geçtiğimiz senelerde oyunları daha fazla çalışmış olmamız mantıklı idi. Bu sene biraz vakit ayırabileceğimi düşünmüştüm. Belki field goal attık ama offence te çok daha fazla problem yaşadık. 

Bir açıdan içim rahat oyunları bozmalarının en temel sebepleri (2. ve 3. sırada) offside'lara hiç dikkat edilmemesi ve lineman'leri pull'larda tutmaları idi. Ama 1. sebebi line'ın penetrasyona izin vermesi, bloklarda eksik kalması, yenilerin eskilerin yerini yeteri kadar doldurmaması gibi şeylerdi. Bütün bunlara sözde çok çalıştık ama artık çiğ et mi yediricez, daha mı çok bağırıcaz...Şu blokları düzgün yapmamız şart.

3 saattir kelime haznem 3'e indi..."Offf off" ve "hay a.q."

Bu kadar mı acı olur galibiyet?

Jingle Bells (or "Gogo Barney!") S04E11

Pulling down her pants
Yanking of my own
Underneath the mistletoe
I'll make your sister moan
Oh
Heather' s hot
Heather's hot
will go all the way!

12/20/08

Ya bu herifler çok yetenekli...

ya da Türkiye'de oynayan diğer takımlar harbiden beceriksiz.

Bütün hafta anlattık, en ince detayına kadar 1 saatini ayıran herkesin ezberleyeceği oyunları yazdık playbook a koyduk paylaştık. Toplantı yaptık anlattık. İdmanlarda çalıştık. Oyunu en basit öğesine indirgedik mantığını anlattık. Sol ayağın yerinde duracak,sağ ayağını içeri atıcan...Oyun bu!

Tüm bunlara rağmen daha hala , sadece sola bir adım atacağı oyunu bile yapamayan adamlarla maç kazanıyoruz. 5 senedir yaptığımız en temel oyunda nereye gideceğini bilmeyen adamlarla oyun kazanmaya çalışıyoruz. Arkamı döndüğüm an idmanda top atıp tutmacaya, kick yapmaya girişen anaokulu bebeleriyle profesyonel takım işi yürütüyoruz.

Taktik, oyun, teknik bahane, salıcan çayıra keyfine bakacan. Yarınki maçı bizzat ben mi videoya çeksem ne? (Onu bile beceremeyen bi kadroya sahibiz sağolsunlar kenardaki geyik muhabbeti, maçtan önceki gaz konuşmalar, yolunu kaybedip maça gelmiş kızlar, "la gankim la" muhabbetleri daha ilgi çekici).

Lafı diyen doğru demiş, az bile demiş.

Alınabilecek en iyi sonuç ikinciliktir diye...

12/16/08

Mana Potions

Mana potion'i yapmış elin gavuru :

http://www.manapotions.com

"What is the Cooldown on a Mana Energy Potion? 
While everybody has a different reaction to caffeine and vitamins, your Cooldown will be far more than two minutes"

"You must be a level 16 or higher to use this potion, by that we mean not recommended for mortals under 16."

"Why does Mana work so much better than the other stuff?
Because we're awesome"

12/15/08

Being Perfect

Geçenlerde Amerikan Futbolu'yla ilgilendiğimi duyan birisi -sporun içinden olmayan birisi - "aa Any Given Sunday'i seviyosun" diye girdi. Çok üstüne gitmedim ama normalde iyi kalaylardım. Any Given Sunday dediğin olayın NFL yüzünün - ıyhhh - abartılmışı, daha da çirkinleştirilmişi. Film Amerikan Futbolu filmi değil - Al Pacino konuşması ne kadar güzel olursa olsun, kaç tane Jim Brown oynarsa oynasın, kaç tane TD atarlarsa atsınlar. Film Rudy değil, Remember the Titans değil, FNL değil, Marshall falan bile değil (biraz fazla ağlamaklıydı)...Onu bırak bizim maçlardan biri bile hiç değil (neyse abarttım belki ama kenardan öyel gözüküyor - anca standa çıkınca anlıyorum ne kadar sıkıcı olabildiğini bazen). Etrafındaki çalkantıyı, numaraları anlatan fazla gereksiz görkemli (NFL mi didiniz?) bi film.

Neyse yazı sebebi bu değil. Aşağıdaki yazı. Friday Night Lights dizisini - ki bu da her ne kadar biraz "soap opera based around a football town" olsa da - bölüm bölüm internetten indire indire bi hal oldum. Amerikan futbolu sahneleri güzel, en azından gerçekçi, saçmalık yok - Buddy Garrity karakteri dışında :) Bu arada koçun karısını oynayan hatun ve Buddy Garrity 1. filmde de vardı (mış) geçenlerde tekrar izlerken farkettim. Dizi gösterişsiz, sakin bir şekilde, araya biraz gençlik draması katarak deam ediyor, biz de her haftaki maç-idman-gaz konuşma sahnelerini vs. bekliyoruz. Açıkçası dizinin 3. sezonunda devam edebiliyor olmasını şaşkınlıkla karşılıyorum ama...şikayet yok tabi.

Dizinin - ve benzer ekipler olduğundan filmin - güzel bir diğer yanı da müzikleri. Aha giriş-giriş-giriş-giriş bölümlerinden sonra bir sonraki noktaya geçtik ("bağlama"??). Şarkıları indirirken aşağıdakik konuşmayı da indirdim. 

Sonuç bölümü aşağıda : 
(Final maçı devre arasında Koç Gaines - Permian Panthers)

CAN WE BE PERFECT? 

It's real simple. 
You got two more quarters and that's it. 
Now most of you have been playing this game for ten years. 
You got two more quarters and after that most of you will never play 
this game again as long as you live. 

You all have known me for a while and for a long time now 
you have been hearing me talk about being perfect. 
Well, I want you to understand something. 
To me, being perfect is not about that scoreboard out there. 
It's not about winning. 
It's about you and your relationship to yourself and your family and your friends. 

Being perfect is about being able to look your friends in the eye, 
and know that you did not let them down. 
Because you told them the truth 
and that truth is that you did everything you could have. 
There isin't one more thing you could have done. 

Can you live in that moment? 
It's best you can with clear eyes and love in your heart-- 
with joy in your heart. 
If you can do that, gentlemen, then you're perfect. 

I want you to take a moment and look each other in the eyes. 
I want you to put each other in your hearts forever. 
Because forever's about to happen here in just a few minutes. 

I want you to close your eyes and I want you to think about 
Boobie Miles who is your brother 
and that he would die to be out there on that field with you tonight. 
And I want you to put that in your hearts. 

Boys, my heart is full. 
My heart is full. 

12/5/08

2008-2009 Sezon başlangıcı

2 hafta önceki maçlarla 2008-2009 Amerikan Futbolu ligleri - şu anlık en azından - başladı. Ve daha 1. haftasından itibaren maçını erteletmek isteyen takımlar, maça gidemeyen takımlar, daha 1. haftadan değişen fikstürler...Hayır elbette her takımın problem yaşadığı zamanlar olacak, kimse mükemmel değil, problemler hep oluyor. Ama bunları sanki bilmiyormuş gibi insanların kalkıp "yok önemli değil biz 30 maç olsun yine oynarız" diye konuşması 10 senede - en azından kafaca - yol almadığımızın göstergesi. Daha ilk haftasında böyle olan ligin sonu nasıl olacak merak ediyorum. Olan tabi yine bizim gibi takımlara olacak.

Neyse,...

Üniversite Ligi 1. hafta maçında Atılım Üniversitesi takımıyla karşılaştık. Maçı Çubuk'taki Gazi Üniversitesi sahasında yaptık. Açık alanda bir saha olması, kampüsün tipi (evet napiim askeri hopla-zıpla-koşkoşkoş- tertibatı'nı beğendim) gayet hoşuma gitti. Havalar düzelince belki burada antrenman yapmak bile mümkün olabilir...Atılım bu sene lige katılan - ve garip bir şekilde - her 2 lige de girmeye çalışan bir takım. Bu sene zor geçecek onlar için. Maç bizim bariz üstünlüğümüzle geçti, 2. çeyrekten sonra yedeklere fırsat verdik. Genelde antreman havasında geçen maçı 77-6 kazandık. Atılım'ın ilk TD'unu bulması maç içinde bile biraz gelişme gösterdiklerinin kanıtı.

Bir hafta sonra Altınel Spor Kulubu ile 1. Pro lig maçımızı yaptık...Tek sorun Altınel kulubu, aslında bir hafta once mac yaptıgımız Atılım oyunculardan olusuyor...Aynı yerde aynı havada, belki biraz daha - "başından" - yedekleri sokarak çıktığımız maçı da bu sefer 54-0 aldık. Askere giden oyuncuları mecburen tüm maç oynattık - yoksa valla kalan 10 günde başımın etini yerlerdi. Maç sakatlıklar dolayı kısa kesilmek istenince 4. çeyreğe başladığımız gibi bitirdik. Daha iyiye gideceklerinden eminim ama Atılım'ın bu sene böyle maçı çok olacaktır...

Ligin genel durumuna bakarsak, rakipler yine aynı gibi gözüküyor. Hacettepe ve Gazi. Hani şu kendi kendini yenme durumu..ki şu durumda esas korkulacak olan "Mavi" gibi duruyor, onların bizi yenme ihtimali çok yüksek. Bunun dışında İstanbul tarafını bilmemekle beraber AFK, Boğaziçi ve GS, burada Ankara ve Pars işleri zora sokabilir belki.

11/18/08

Took an entire year

Gereksiz gereksiz abes şeyler yazdığımı, neymiş efendim çocukken kartopu ile oynamadığım için böyle oyuncaklara yöneldiğimi, zevksiz olduğumu bile ima  eden hıyarlara ithafen :


Bu da mı gol deeel?

11/14/08

The case of the disappearing league table

Ansızın yayınladılar böyle, kimseyle konuşmadan, pat diye çıkardılar "aha bu üniversite ligi" diye. 8 gün sonraya da maç koymuşlar. Ne güzel..Eskiden böyle salak salak öğrenci başımıza otururduk, yok efendim neymiş böyle 2 -3 ay önceden lig planlayıp tüm takımlara göre detaylı analiz falan. Ne gerek var ne güzel yayınlıyosun. 8 gün'e hazır lig işte al sana. Federasyon işini biliyo 10 güne antrenör eğitimi, 4 güne hakem, 8 güne lig. Salak salak konuşmayın neymiş efendim uzun vadeli düşünmek, planlamak lazıımmış da, böyle kısa vadeli plan yapmamak lazımmış da. Komunist bunların topu yemin ederim. 
Hocaya gitmişler açıklamak için fikstürü, bakın sitede var fikstür diye. Bi açmışlar fikstür yok. Yalancı olduk i de iyi mi?
Takım başı kaç maçı planlayamadınız? 3 mü?
Zor iş yahu...

11/6/08

Public Bike System

http://www.publicbikesystem.com/

Roomster joyster

Plakamı da kendime göre bulmuşum :)


En yeni eğlencem yol bilgisayarında l/100km sayısını giderek düşürmek, toplam km sayısını
 giderek yükseltmek. 2000-2500 devir arasını tutacam diye 5. vitesi göremedim zaten. Ulan yavaş araba kullanmak bu kadar eğlenceli olabilir mi? Tabii daha yapacak çok şey var, aksesuar alacaz, Saldo ile bi buluşabilirsek boya koruma yapacaz..da yapacaz da 
yapacaz. 


Ha bi de "Peder sağolsun.." "O şimdi networkcu" falan lazım...fosforlu yeşil renkte büyük büyük. Plakaya dikkatiniz çekmiş miiiidim? 

Arabanın çok ..çok..güzel bi resmi için tıklayınız  http://commons.wikimedia.org/wiki/Image:Škoda_Roomster.jpg
Mavi yakışmış beee...
         

10/31/08

Kar gelecek kış gelecek hepinizin topuğuna sıkacam

$30'a şundan alsam da oynasak. Gerçi kuresel isinma falan bu sene de kışı görmeyiz herhalde..?


Antremanlar

O kadar tur koştuktan sonra (gerçi koşu aletinin üstünde tur atmıyon, sen adımlarını atıyon alttaki taban tu atıyor ama..anladın işte) bacak çalıştım bi de, sakat bacağı düzeltecez bomba gibi olup Amerikan Futbolu oynayacaz hesapta (hayalde). Tabii o kadar süre sonra, o kadar yük bindirince bacak ilk gün ağrısı çekiyo 2 gündür, sanki daha kötü oldu sanırsın. Neyse böle devam edelim de, bi süre çalıştırınca bacağı hemen farkediyor aslında, futbol falan bile oynuyorum rahat rahat :) Hayır eskiden ilham vardı koşturacak,..sabaha alarm kurdum telefonu uzağa koydum, bana mısın dememişim yine kapatıp koymuşum kenara hatırlamıyorum bile. Böyle olmayacak yeni daha güçlü bir alarm almak lazım. Tabi bi de spora başladığın günün akşamı içmeye gitmemek de var...

10/29/08

Friday Night Lights

Bakınıp duruyodum merak ediyodum neden sene ortasında bitti bu dizi, acaba yayından kaldırıldı mı, devam etse keşke...Sonra bi baktım 4 bölüm yayınlanmış bile.  İndirdim 4.ünü birden şimdi 3. yü izliyorum. Güzel gidiyor, biraz zamanla gençlik draması haline dönmese, "ay şunu mu beğeniyosunuz bunu mu" havasına girmese sırfg AF hakkında olsa, daha çok daha çok bunun etrafında dönüp garip şeylere dallanmasa....Yani tamam esas film de AF'den de çok Teksas'ta futbol ve çevresi tadında idi ama...Lyla'yı anca etek giyerken havaya sıçrarken görmek isterim, bi de dizi izlerken kız kaprisi çekmeyelim...Neyse güzel dizi, ben izlemeye döner.

Telefonda aradım konuştum. Konuşmayı özlemişim :))

10/27/08

Marmaris'te restoran

Yazın tatilden dönerken annemlerin yanına uğramıştık, Marmaris'te gezindik biraz. Güzel bi restoran vardı, zamanı yeri kafilesi uygun olduğunda gitmek isteyeceğim. Resim yok ama link var işte :

http://www.lavitabellaristorante.netfirms.com/images/La%20Vita%20Bella%20Night%2002.jpg

Yok cidden güzel hoş bi restorana da benziyo

:

Tumuyle kapatın eskiden internet mi vardı?

Nasıl bir ülkede yaşıyoruz ki?
"Yazmıyosun bi süredir blog'a" dedi havuç. Gerçekten de pek girememiştim, kontrol de etmiyodum. Ama geçenlerde bi denedim, karşıma koskoca "yok bilmemnenin ceza mahkemesi"...Nası yani...?
Tüm blogger'ı mı kapattınız şimdi? Yani..hadi tamam bloklamaya tamam dedik. Zararlı içerik, telif hakkı falan kapatalım. Elinizde sitenin belirli kısımlarını bloklayacak, diğer kısımlarına izin verecek imkan da mı yok? (Mümkündür eve aldığınız basit yazılımla bile yaparsınız...) Habere göre Digiturk'un yayınlarının bu site üzerinden yayınlanması ile alakalı imiş kesinti. Hayır madem o zararlı bu zararlı diye kesilecek, toptan kessek ya interneti. Mahkeme falan uğraşılmaz. Devlet kurumlarında PC başında MSN, feysbuk ile vakit kaybedilmeyip, örgü vs. gibi yararlı faaliyetlere dönülür....
Öncesi de var tabi bu olayların. Yine wordpress, youtube vs. de kapatılmıştı. Fakat esas anlayamadığım nokta, bu işin samanlıkta iğne aramaya benzer olduğunu, bu işin sonunun olmadığını, vs. vs. vs. anlayan bir tane eleman yok mu bu karar çıkarken? Ha pardon ya evlenme yaşının 14'e düşürülmesi gerektiğini savunan hukukçuların olduğu bir ülkede çok şey istiyorum galiba.
"Only in Turkey" diye bi marka yaratacağım...T-shirt yapar satarım gelip kapatılana kadar. Online olsun bi de :)
Hayır Türk milleti zekidir (her ne kadar bu zekayı anca böyle ot bok şeylere harcasak da), yok piroksiymiş, ultrazurf müş..Gider öğrenir. Böyle de inadına inadına buraya yazar. Buna ne yapacaksınız? Hadi canım hepten kapatın yormayın bizi yok aylık faturaydı, e-mail'di falan. Küçülen Dünya'da iyice küçülen Türkiye...

10/12/08

Antrenörlüğünüze de

Bütün yaz dedik şu işi yazın yapın gerekirse izin kullanalım eğitime katılalım diye. Bütün yaz yatıp sağda solda geyik yapıp, son dakika golü atar gibi eğitim çıkarıyolar. Bi de zorunlu. Federasyon kurulalı beri neredeyse eskisinden daha pahalıya, daha kısıtlı olanaklarla, daha zorlu oyunlar çıkarıyoruz. Neymiş efendim oyuncu sayısı yüksek gözüksünmüş : çözümü 60 kişilik kadrolar. Toptan takımları kapattıracaksınız düşünceden yoksun hareketlerinizle o olacak.

Eğitim başlama tarihine 1 hafta kala eğitim açıklayacaksın. Eğitim her akşam - 3 hafta boyunca - 17'de başlayacak. Tabii işimiz gücümüz yok zaten bütün gün ede yatıyorum. Çalışmasam da olur. Hadi onu geçtim. Takımı kim ne zaman çalıştıracak? Hadi 100 ytl istemişsiniz. Verelim ayıpsın zaten para vere vere oynamasak da olur, parayı verelim de. Ulan Cuma günü istenen belgelere bak. Sağlık raporu, iyi hal kağıdı. Hangi zaman çıkaracam bunları da size yetiştirecem. 

3 sene oldu. Hadi iyi başkan seçtik bizden biri, federasyona bizden biri girdi çalışmaya dedik. Gelen gideni aratırmış. Adama "bu yaptığınız işte akıl mantık nerede" diyosun, devlet memuru zihniyeti "herkese sana mı uyacak kardeşim". Ulan bu işi senelerdir biz gönüllü yapıyoruz, biz yürütüyoruz sen orda bu sporu ilerletmek için görev alıyosun köstek koymak için değil.

Bizden adam olmaz...

10/10/08

The Express

http://www.theexpressmovie.com/

Bugün Amerika'da sinemalarda başlıyor, ama burada başladığını zannetmiyorum.

Filmin konusu , Amerika'da Heisman Trophy'i ilk kazanan zenci (pardon Afrikalı-Amerikalı!) Ernie Davis'in kolej yılları. Konuda Amerikan Futbolu olunca ucundan kıyısından benim de ilgimi çekiyor açıkçası. Filmin yorumları ise gayet güzel. (Gerçi IMDB'de 5/10 almış izleyicilerden ama...salla ne anlarlar ulan A.F. var otomatik 7/10 ordan gelmesi lazım).

Spor filmlerinin değişmez adamı Denniz Quaid de var. 

Gelse de izlesek.

Bursa gezisi

Ulan 6 saatte İstanbul'a gider dönerim be. Ama gel gör ki o benzinlik, o evin önü, İnegöl, Polatlı dura dura Ankara - Bursa arası 6 saat tutuyormuş. 

İş için günübirlik gittim. Şimdi hesaplıyorum da toplam 4 saat kalmışım, onun dışında 12 saat yolculuk :) 1 saat te otogarda bekleme.  Giderken yanıma oturan çocuk sürekli kendi kendine konuşma uzmanı. Uzun uzun konuşmuyo da hani şu hep içimizden dediğimiz "off çok sıcak ya" "ulan şu arabaya çarpar mıyız acaba" "ulan duramıyoduk az kalsın" gibi laflar. Belki çok mühim değil ama..Bi süre sonra sinir bozucu oluyor. Sinir oldu bebeye. Arkada da " çok şükür Allahım.." diyip duran teyze. Yani tamam binerken, inerken vs. vs. dersin de. Sağa döndün çok şükür, sola döndün çok şükür. Bi da gitmeyecem bu "Katil Koç" la. Gündüz yolda paso uyudum, dönüşte tüm yolculuk gözler açık döndüm :)

Neyse ki dönüşte erken bi otobüs bulabildim. Gecenin 12'sini bekleyeceğime şu an saat 02:00 ve evdeyim. Oh ulan özlemişim.  Telefonda bi de güzel film var "Big Daddy". Bi de Cuma değil Cumartesi sabahı olsa...

10/5/08

Eski reklamlar

http://weirdynews.blogspot.com/2008/10/10-creepiest-old-ads.html

Pakistan uçağı reklamı...gerçek mi ki acaba?

Thats not my name

http://www.truveo.com/The-Ting-Tings-Thats-Not-My-Name-version-MTV/id/295414322

Çok süper değil ama dile takılan şarkılardan işte...

Tatil

Kazasız belasız döndük Bodrumdan. Deniz bar güneş - biraz Eylül sonu versiyonu ama olsun. Güzeldi. 

Ama esas önemli nokta bu değil. Bugün tüm gün evde oturdum. Bi ara biraz işle uğraştım, antremana da gitmedim o ara. Sonrasında televizyon vs. Uzun zamandır böyle evde oturmamıştım tüm gün. Normalde haftaiçi bile geç saatte geldiğim için. Güzelmiş böyle...

9/26/08

Necefli Maşrapa


Bi 5 gün kadarlığına . Anlayana artık...

Trafik belası

Her sabah yataktan kalktığımda kafamda tek bir dert, soru, sıkıntı vs. var. Hayır iş değil, aşk değil, sağlık değil, normal bi insanın kafasında olacak şeylerden hiçbiri değil. Sabah sabah aklıma gelen tek soru : "Ulan bu sabah araba nerde?"

Evin olduğu sokakta sola parketmek yasak. Nasıl bir yasak hala anlayamadım gerçi. Cadde üzerinde 4 şerit yol, yol üstündeki kebapçıların önünde 0.75 şeride iniyor, hiçbir problem yok....millet paso ters yönden geliyor, bi de "yol versene lan" şeklinde selektör yapıyor, yine problem yok. Araba galerileri cadde üstünde kaldırımın anasıyla hallice..yine hiçbir problem yok. Ama neymiş efendim, zaten tek yön olan sokakta zaten kullanılmayacak olan sol tarafa park yasakmış. 

Herifler maşallah ekmek kapısı bellemişler. Her sabah gelip araba çekerlerdi bi ara. Gece geç geldiysem, sağ tarafa ya da arkada park yeri yok. Mecbur sola park ediyorum. Haliyle sabahın köründe "laaan çektiler mi acaba arabayı" diye sabah sabah kalk, git giyin, arabayı soldan al sağa parket, geri gel yat. Yatamazsan - ki olur normal - otur 2 saat işin yoksa. Ha uyuya kaldın, "ulan bugün çekmezler heralde" dedin. O zaman inip de arabayı göremediğinde işin yoksa git arabayı çekildiği yerde bul, cezayı ver, ...hele hele bi de ruhsatta problem varsa adama dil dök yarım saat düzgün bi rüşvetle yırtıyım diye. 

Şimdi artık saolsunlar kendilerini çekmekle de yormuyolar. Gerçi rüşvet kapısını azaltır ama...Hiç arabaya kağıt da koymuyolar "biz size şu kadar ceza yazdık" diye. 3-4 belki 5 ay sonra babamın ofise kağıt geliyo "şu tarihte şurada solda park" Anca o an öğreniyoruz ceza yemişiz. Bi kağıt bırakır insan be? Ulan ben sabah ne yediğimi hatırlamıyorum 3 ay önce nerede olduğumu ne hatırlayayım, neye nasıl itiraz edeyim?

Devletim işini biliyor yav. Kim demiş bu memlekette çalışan kurum, insan yok diye. Yanlış yere yanlış gözlüklerle bakıyosunuz, işini bilen çok. 

Hafıza da zayıf olunca, arabayı doğru yere parketsem bile artık içgüdü oldu. Yine sabah 7'de uyanacağım. Araba sağ tarafta güzel yerde ama..Bunu idrak edene kadar uyanmış olurum yine. Offf...

9/23/08

Narsisizm

Bu sefer birazini çevirerek yazicam...

Georgia University'de yapılan bir çalışmaya göre ("bilimadamlarının yaptığı çalışmalara göre hamamböceklerinin rüya görmediği tespit edildi"!!!) Facebook gibi arkadaşlık-network sitelerindeki kişisel sayfalardan insanların narsistlik seviyeleri ile ilgili tespitler , belirli bir kabul edilebilirlik oranında, yapılabilir-miş. Çok sayıda arkadaşı olan, özellikle güzel profil resmi koyma çabasında olan , çok fazla duvar yazısı olan insanların gerçek hayatta da "quantity over quality" bol sayıda ama sığ ilişkilerle hayatını idame ettiren kişiler olma yüzdesinin yüksek olduğu, buna nazaran daha less - narsist kişilerin normal fotoğraflar ve daha yakın arkadaşlardan oluşan listelerine dikkat çekilmiş.

Keza kişisel web sayfaları da.
Yani "ben burdayım bakın bakın bana bakın" demek bunlara işaretmiş. 

Narcissism is a trait of particular interest, Campbell said, because it hampers the ability form healthy, long-term relationships. "Narcissists might initially be seen as charming, but they end up using people for their own advantage," Campbell said. "They hurt the people around them and they hurt themselves in the long run." 

Makalenin devamı burdaymış

Tabi burda ayrıca belirtmekte fayda var ki, 'It's a New World'. Yani hepimiz artık sanalız sonuçta, normal ilişkiler de net'e taşındı artık. Ve - yazıda da belirttiği üzere - Facebook'ta sayfa açan narsist kardeşlerimin sayısı fazla olacağından, herhangi bir kullanıcının narsist/toplam arkadaş oranı, normal hayatta olduğundan daha yüksek oranda olacakmış. Normal şeyler belki bunlar yani.

Şimdi peki blog var (hatta 2 tane var eskisini sayarsak), facebook var 200+ kişilik, profil resmimi de 200 resim arasından güzel (dikkat çekerim en güzel değil, "güzel") olanını seçerek koyuyorum. Ben de mi yoksa Bürütüz?

Ha , "ne diyon lan sabahtan beri narsist ne, narsisizm ne" diyenler için Sezen Aksu'dan gelsin :

Ah anam lahanam

Eh ulan youtube kapalı ama neyse ki baska siteler var. Super bu herifler..."Koskoca kadın oldun oyuncak ayın hala neden duruyor?" : bu lafı bi yerden çıkarmak için yaratıcılık lazım yaratıcılık öyle sağdan soldan link copy paste edip "blog yapıyorum" diye geçinmeye benzemez bu..Şşşt kime diyorum bak...Alooo.


Herifler reklam mı almış sona ne?  

9/19/08

Big Bang Theory

Arkadaşlar bikaç ay öncesinden bahsettiydi, internetten indirip izlenecek dizi diye...
Komikmiş.

"Guys do not always do things for girls for sexual favors..?"
"Yeah those are guys who have just had sex"

Puhahahh

Davul

Dizi izliyorum gecenin bi yarısı dışardan top atışı, havai fişekimsi bi sesler geldi. Ama tam havai fişek de değil..böyle hafif bi ritmi var, ve havai fişek gibi değil tam.
Ses yakınlaşınca, bi de saati düşününce - pek zekiyimdir - anladım. Davulcuymuş, hani şu ramazan çeşidinden.
O kadar uzakmışım yani.
Oruç tutmuyo musun dedi bugün..."Tutsam herhalde özrü kabahatinden beter gibi bir durum olur" dedim :)
Bazen yerinde bırakmak en iyisi (blog'dan bahsediyorum daha fazla yazacak bişi gelmedi aklımda...)

9/15/08

Sıra sevdalıları

Sabah erken kalkıp İstanbul'a doğru yola koyuldum. Sözde hızlı olsun diye uçarak gidiyoruz ama, uçağı kaçırırım, bi aksilik olur yetişemem vs. vs. korkularıyla maşallah Ankara - İstanbul arasını otobüsle geçme süresine yakın bi süre evden karşı tarafa gitme süresi tutuyor.

Kahvaltıydı, bakınmaydı derken geçtik lobiye beklemeye. Tam anlayamadım ama, uçak bekleme salonunda neden insanlar 30 dakika öncesinden ayağa kalkıp sıraya girerler? Yani...sonuçta aynı uçağa binmiyor muyuz? Erken binince daha iyi koltuklar mı kapıyoruz? Geç binen uçağın bagajına mı konuyor? Uçağın kalkmasına dah ayarım saat var madalya mı veriyorlar "vay bu hazır bak aferin" diye? Ya da gideceğin yere erken mi varıcan önden binince? Hayır sabah sabah strese soktular ulan ben yaydım yatıyorum, insanlar çalışıyor ciddi ciddi sıraya girdi bile diye. Hani tüm bunların bi olası açıklaması bavuları koymak vs. olabilir ama .... yani eninde sonunda bi yer bulunacak o bavula, kucağında bavulla gidecek halin yok ya? Ulan saat de bu arada 08:12 olmuş, nah kalkar bu uçak  vaktinde. (ki vaktinde kalkmadı zaten..)

Ama milletin hakkını yememek lazım yurdumda insanların doğru dürüst sıraya girdiği, birbirinin önüne geçip hakkını yemediği herhalde tek yer havaalanlari olsa gerek. 

İnişte bi taksiye bindim akıllara zarar. Elemana gideceğim yerin kartını uzattım, "oradaki Carrefour'un arkasında" dedim. Herif "Carrefour" u duydu ya, karta bile bakmamış, bi baktım başka başka bi yerdeyiz. Canavarım kartı okumamış bildiği ilk Carrefour'a doğru gitmiş. Bi de geldik abi diyo...Ulan Ankara'da da var Carrefour oraya götüreydin hızını alamayıp...

9/11/08

2008-09 sezonu

Geçen haftaki test antremanı(!)ndan sonra, bu haftasonu artık sezonu açıyoruz. Yazlık keyifleri torbaya koyup tozlu raflara kaldırırken, shoulder-pad'leri, kaskları, topları (gerçi bizim takım sözkonusu olunca tekil : "top" tan bahsedebiliriz ancak ama...o ayrı bi hayıflanma konusu), kramponları günışığına çıkaracağız.

Yeni malzemeler geldi yazın. Geçen seneki malzemelerin %20'sini (iyimser bi tahminle) bizim çocukların kaybetmiş olacağını düşünürsek, çok faydalı olacak bu yeni malzemeler. Bi de kalkmış forumdan "ganküm herkes bana yazsın kimde ne malzeme var bilelim"...Nasıl yani? Bilmiyo musunuz kimde ne malzeme var? Kime ne verdiğinizi...Neyse diyecek birşey yok artık. Sonra "Koç niye Yürüt(eme)me Kurulu diyosun?", "niye Başkanlarla geçinemiyosun"...ulan geçinsem kimbilir neler gelecek başımıza.

--Hayıflanma molası 

Geçen sene finalinde, soldaki fotoğrafta uzatmalarda 14-14 eşitliği yakalamışız. Gündüz başlayan maç gece karanlığına kalmış. İlk ekstra denemesini Kırmızı kullanmış - ve başaramamış. Biz ekstrayı denemek üzereyiz. 2 saniye sonra hurra çullanıp bu ekstrayı alıcaz..topu topu 3 yard...yani yürüsek alırız..ve sonrasında öyle çömelmiş oturduğum yerden fırlayıp koşacağım sahaya, şampiyon olacağız. Sabaha kadar içeceğiz...

Da bilindiği üzere (inan tersi olsa şimdiye CNN'de falan çıkarmıştık kendimizi, yani haberin olurdu) işler böyle gitmedi. Üniversite liginde kazanmış olsak da, pro lig'de kırmızı bu sefer daha iyi oynadı, ve daha önemlisi maçın sonuna kadar asıldı - bizden de fazla. 

Bu sene idmanların geç başlaması, daha tatilden dönemeyen yumurcaklar, iş mevzuları...yaz boyu ağırlığı umursamayan yine aynı yumurcaklar...Okulun - ve kulubun dolayısıyla - idari yapısındaki değişiklikler..umursamayan yumurcaklardan bahsetmiş miydim?. ve Napolyon'un dediği gibi "para, para, para " (lan yoksa ben miydim diyen?)...gibi mevzular sebebiyle seneye biraz sıkıntılı başlıyoruz.

"Oyunlarda değişiklik var mı" mı? Olma mı...Başka başka koşu oyunları ekleyecez bu sene....Hala öğrenemediniz işin "oyunlar" değil "oyuncular" olduğunu.
Hayırlısı olsun...

9/10/08

Yeni blog, yeni naneler, eski dertler

Bi suredir bana hizmet eden MSN spaces yerinden kaçtım sonunda. Sebebi de aslında Google'a olan hevesten daha başka bişi değil : Google Chrome'u indirip kurduktan sonra Google ve araçlarına karşı sempatim iyice bi arttı. Once iGoogle sayfamdaki acilis sayfasi banner'ini değiştirdim :  http://www.google.com/ig/directoryl=en&type=themes&dpos=themes ...günün saatine göre değişen bir capon cay bahcesi resmi var artik. (Aman yasasin!)...
Sonra Google Documents aracılığıyla takım devam, disiplin, kişisel bilgiler gibi gerekli dokumanları hazırladım. #8 ve #9 ile paylaştım. Biraz uğraştırdılar beni ama, eleştiri alıp düzeltmek iyidir her zaman. İlk yaptığım iş - tema değiştirmek - biraz geyik olsa da , bu kısmı gerçekten faydalı oldu.
Bir sonraki adım Picasa'yı da kullanıp, gerektiği yerlerde onu bu blog'la entegre etmek, ve cep telefonundan buraya - veya mail'le - direk post nasıl yapılacağını öğrenmek olsa gerek. De şu anda uğraşamicam. 
(Bu arada az önce Chrome canım benim crash etti...Tamam IE'de crash ediyo da, bu da o kadar az etmiyo birkaç spesifik sitede sürekli hatalar veriyor. Beta'dan çıkartın şunu geliştirin nerde bu devlet?) (Ama iyi tarafı blogspot otomatik olarak bellirli aralıklarla save ettiği için yazının bir kısmı save edilmiş olarak kalmıştı...Ulan resim eklerken götüyse iyi değil...)

Diğer standart hayat işlerine dönersek :
Az önce annem aradı. "Oğlum nasıl gidiyo kilo verme işleri?" diye. Ben de - zaten canım sıkkın bu mevzudaki gelişimsizliğe - utana sıkıla "ya yok bi süredir aynı kilodayım artık pek çok yüklenmiyorum" derken, meğer bizimkinin derdi başkaymış. "Hah iyi iyi sen zaten bayaa kilo verdin yeter bu kadar. Hem öyle kısa zamanda çok kilo vermek akıl karı değil"..?...meğer şu tv, gazetede haberlere çıkan zayıflama kliniğinde ölen kızcağıza ve duruma takmış kafayı. Yahu orda bi kere yalan var. Bi saatte 7 kilometreyi nasıl" yürüyerek" gidiyor bu insanlar? 8 kilometre koşulur anca. Ya yürümüyolar, ya 7 kilometre değil, ya da 1 saat değil. Hesabı kitabı var kardeşim. Onca şey arasında benim de buna takmam zaten ....

MSN'e, MSN'spaces'a, facebook'a hepsine "ja" "nein" yazıyorum ama - en azından beklendiği, ümit edildiği yerden - tepki yok. Kötü batırdık yani bu sefer. İlk başta haksız da değildim belki ama...Başından beri saçmalıyorum zaten dur bakalım napalım biraz daha saçmaliyim...Zaten iletilere tepki verilmesini beklemek de - sildiğimi düşünürsek - biraz bu piyango bileti alan Laz Temel hikayesine döndü. Hani en son Tanrı'nın "ya tamam piyangoyu kazansın istiyorum ben de, söz kazandırıcam ama...daha bilet almadı ki salak?"

Test amaçlı olduğumuza göre..(Virgin Radyo gibin.."test yayınındayız kardeşim"..) manidar bir resim koyalım.